TEREKE TESPİT DAVASI VE TESPİT EDİLEN TEREKENİN PAYLAŞTIRILMASI
Murisin terekesinin büyüklüğü, murisle mirasçı arasında yakınlığın bulunmaması veya murisin borçlarının ve alacaklarının tam olarak saptanamaması gibi durumlarda murisin terekesinin tespiti ve bu nedenle mirasçılara intikal edecek olan mal varlığının tespiti doğrudan mümkün olmayabilmektedir. Bu nedenle, bu gibi durumlarda mirasçılara intikal edecek terekenin tam ve doğru olarak saptanabilmesi için tereke tespit davası açmak gerekmektedir. Bunun yanında tespit edilen terekenin mirasçılara, miras payları oranında intikal etmesi de ayrı bir hukuki sorun teşkil etmektedir. Bu yazıda tereke tespit davası ve terekenin tespitinden sonra terekenin mirasçılara geçişine ilişkin genel esaslar ele alınacaktır.
Tereke Tespit Davası
Mirasın açılmasıyla birlikte murise ait tüm hak ve borçlar kendiliğinden mirasçılara intikal eder. Ancak murise ait hak ve borçların mirasçılara tam olarak intikali zaman almaktadır. Bu dönem içinde terekenin zarar görmemesi ve terekenin değerinin belirlenmesi için tereke tespit davası açılabilir.[1]
Yargıtay 14. Hukuk dairesi 2016/6394 E. ve 2019/5096 K. sayılı kararında “Dava, Türk Medeni Kanununun 589. ve devamı maddelerinde yer olan “koruma önlemi” olarak ölüm tarihi itibariyle terekeyi oluşturan unsurları belirlemek, böylece olası ihtilaflarda başvuru kaynağı oluşturmak, bu sayede terekenin içeriği ile ilgili ölüm anındaki durumu öğrenme imkânını elde etmeye yönelik olarak terekede bulunan mal ve hakların tespitine ilişkindir.“ demek suretiyle tereke tespiti davasının hukuki nitelendirmesini yapmıştır. Yine Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2013/13009E. 2014/17643K. sayılı kararı da tereke tespiti davasının hukuki niteliğine değinmiş ve anılan kararında tereke tespiti davasının bir istihkak davası değil ve delil tespiti niteliğine sahip olduğunu belirtmiştir.[2]
Tereke tespit davası kimler tarafından açılabilir?
Bu davayı mirasçıların her biri bir diğerinin rızasına gerek duymadan açabilir.
Tereke tespit davasında görevli mahkeme hangisidir?
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 382. maddesinin 2.fıkrasının (c) bendi uyarınca terekenin tespiti çekişmesiz yargı işi niteliğindedir. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 383. maddesinde düzenlediği üzere çekişmesiz yargı işlerinde aksine bir düzenleme bulunmadığı takdirde görevli mahkeme sulh hukuk mahkemesidir. Terekenin tespiti için görevli mahkemeye ilişkin özel bir düzenleme bulunmadığından 6100 Sayılı Kanun’un 383. maddesi uyarınca tereke tespiti davalarında görevli mahkeme sulh hukuk mahkemesi olacaktır.
Tereke tespit davasında yetkili mahkeme neresidir?
Tereke tespit davalarında yetkili mahkeme ise Türk Medeni Kanunu’nun 576. maddesi uyarınca belirlenecektir. Anılan maddeye göre bu davalarda yetkili mahkeme miras bırakanın ölüm tarihindeki yerleşim yeri mahkemesidir.
Tereke tespit davası ne zaman açılabilir?
Tereke tespit davasının açılabilmesi için bir zamanaşımı süresi bulunmamaktadır; dava kural olarak terekenin paylaşılmasına kadar açılabilecektir. Nitekim bu husus Yargıtay 14. Hukuk dairesi 2016/6394 E. ve 2019/5096 K. sayılı kararında “Koruma önlemi olarak terekenin tespiti işlemi, kural olarak bir süreye bağlı olmayıp, bu önlemin alınması olanaksız veya yararsız hale gelmedikçe tereke paylaşılmadığı sürece istenebilir. Çünkü, koruma önlemi olarak terekenin tespiti işleminin maddi hukuk bakımından haklara ve borçlara bir etkisi bulunmamaktadır” şeklinde belirtilmiştir.
Tereke tespit davasında mahkemenin görevleri nelerdir?
Tereke tespit davasında mahkemenin görevleri Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2013/13009 E. 2014/17643K. sayılı kararında şu şekilde belirtilmiştir:
“… Bu nedenle mahkemece yapılması gereken iş terekeye ait olduğu bildirilen mal varlığı unsurlarını tespit edip deftere geçirmek, bunlardan muhafazası mümkün olmayanlar varsa satıp paraya çevrilmesini sağlamak ve menkuller için de para, döviz vb. varsa bunları tereke malvarlığı olarak bankaya yatırmak; altın vb. ziynet eşyaları varsa bunları tereke mahkemesi kasasına alıp kaydetmek; diğer eşyaları ise ilgilisine veya üçüncü bir kişiye yediemin sıfatıyla teslim etmek ve böylece tespit edilen eşyaları kararda göstermekten ibarettir.”
Anılan karardan da anlaşıldığı üzere, mahkeme terekeye ait her tür mal varlığını, değerlerini tespit ederek tam ve doğru bir şekilde deftere geçirmeli, terekeye ait mal varlığı değerlerinden muhafazası mümkün olmayanları satıp bunların paraya çevrilmesini sağlamalı, taşınmazların içinde para, döviz gibi malvarlığı değerlerinin bulunması halinde bunları tereke mal varlığı olarak bankaya yatırmalı, altın gibi ziynet eşyalarının varlığı halinde bunları tereke mahkemesi kasasına alıp kaydetmeli, diğer eşyaları ilgilisine veya üçüncü bir kişiye yediemin sıfatıyla teslim etmeli ve sonuç olarak tespit edilen eşyaları kararda göstermelidir.
Tereke tespit davası sonucunda verilen kararın niteliği
Tereke tespit davası sonucunda verilen karar tedbir niteliğindedir ve bu nedenle kesin hüküm teşkil etmemektedir.[3]
Mahkemece tereke tespitinin yapılmasının ve terekenin korunması için gerekli önlemlerin alınmasının ardından, terekenin mirasçılara miras payları oranında paylaştırılması gerekmektedir. Mirasçılar aralarında anlaşarak miras paylaşma sözleşmesi yapmak suretiyle miras paylaşımını gerçekleştirebilirler. Ancak gerek mirasçıların sayısının fazla olması, gerekse kişisel menfaatlerin çatışması sebebiyle uygulamada miras paylaşma sözleşmesi ile miras paylaşımının yapılması pek mümkün olmamaktadır. Bu noktada mirasçılar yargı yollarını kullanarak ortaklığın giderilmesi davası aracılığıyla mirasın paylaştırılmasını talep edebileceklerdir. Bu yazının kapsamını bu yollardan sadece ortaklığın giderilmesi davası oluşturmakta olup bu hususa ilişkin açıklamalar aşağıda ayrıntılı olarak sunulmuştur.
Ortaklığın Giderilmesi Davası
Türk Medeni Kanunu’nun 599. maddesi ve 640/1. maddesi uyarınca birden fazla mirasçı bulunması durumunda bu kişiler arasında kendiliğinden ve kanundan kaynaklanan bir ortaklık ilişkisi doğmaktadır. Mirasçılar arasında bulunan bu ortaklığın hukuki niteliği, paylaşma sonlanıncaya dek elbirliğiyle mülkiyettir. Dolayısıyla mirasçılar miras payları üzerinde serbestçe tasarruf ve taahhüt işlemi yapamazlar.[4] Miras payları üzerinde taahhüt ve tasarruf işlemi yapamayan mirasçıların bu işlemleri yapabilmelerini sağlayacak olan yol ortaklığın giderilmesi davası açılmasıdır.
Ortaklığın giderilmesi davasının hukuki dayanağı, Türk Medeni Kanunu madde 642’de şöyle ifade edilmiştir:
“Paylaşmayı isteme hakkı
Madde 642-
Mirasçılardan her biri, sözleşme veya kanun gereğince ortaklığı sürdürmekle yükümlü olmadıkça, her zaman mirasın paylaşılmasını isteyebilir.
Her mirasçı, terekedeki belirli malların aynen, olanak yoksa satış yoluyla paylaştırılmasına karar verilmesini sulh mahkemesinden isteyebilir. Mirasçılardan birinin istemi üzerine hâkim, terekenin tamamını ve terekedeki malların her birini göz önünde tutarak, olanak varsa taşınmazlardan her birinin tamamının bir mirasçıya verilmesi suretiyle paylaştırmayı yapar. Mirasçılara verilen taşınmazların değerleri arasındaki fark para ödenmesi yoluyla giderilerek miras payları arasında denkleştirme sağlanır.
Paylaşmanın derhâl yapılması, paylaşım konusu malın veya terekenin değerini önemli ölçüde azaltacaksa; sulh hâkimi, mirasçılardan birinin istemi üzerine bu malın veya terekenin paylaşılmasının ertelenmesine karar verebilir.”
Madde lafzından da açıkça anlaşıldığı üzere, ortaklığın giderilmesi davası kapsamında paylaşmanın iki şekilde gerçekleşme imkanı bulunmaktadır: malın aynen paylaştırılması veya malın satış yolu ile paylaştırılması. Mirasçılardan her biri terekenin aynen paylaştırılmasını talep edebilecekleri gibi malın aynen paylaştırılmasına olanak bulunmaması halinde terekenin satış yolu ile paylaştırılmasını da mahkemeden talep edebilecektir. Ancak, aynen taksim mümkün iken doğrudan satış yoluyla ortaklığın giderilmesinin talep edilmesi halinde davanın reddi gerekmektedir.[5]
Mahkemece satışa karar verilmesi halinde, açık artırma yoluyla satılan mallardan elde edilen meblağ mirasçılara payları oranında paylaştırılmaktadır. Satış bedelinin belirlenmesi için, bilirkişi tarafından davaya konu olan ortaklık malı için hem dava sürecinde hem de açık arttırma öncesinde değer tespiti yapılır. Açık arttırma, bilirkişi raporunda belirtilen değere satış ve paylaştırma giderlerinin de eklenmesiyle oluşan meblağın %50’sinden başlar.[6]
Buna ek olarak, mirasçılardan birinin istemi üzerine hakim; eğer durum ve koşullar uygunsa, terekenin tamamını ve terekedeki malların her birini göz önünde tutarak, taşınmazlardan her birinin tamamının bir mirasçıya verilmesi suretiyle paylaştırmayı yapacaktır. Bu halde, mirasçılara verilen taşınmazlar arasında fark varsa, aradaki farkın diğer mirasçılar tarafından ödenmesi suretiyle hüküm kurularak denkleştirme sağlanacaktır. Ancak bu şekilde paylaşımının gerçekleşmesi için tüm mirasçıların onayı gerekmektedir. Nitekim bu husus Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2013/13009 E.2014/1764K. sayılı kararında “Mirasçıların tamamının oluru alınmak suretiyle tereke malvarlığı unsurlarının bir kısmının veya tamamının bir mirasçıya teslimi de mümkündür. Mirasçıların tamamının oluru alınmadan terekenin paylaştırılması sonucunu doğuracak şekilde karar verilemez. Kuşkusuz bu şekilde tereke emanet hesabına alınan malvarlığı unsurlarının terekeye dahil olmayıp kendisine ait olduğu iddiasıyla her bir mirasçının istihkak davası açma hakkı mevcut olup; dava başarıya ulaştığı takdirde mirasçının o malvarlığı unsurunu tereke mahkemesinin kendisine teslimini istemesi imkan dahilindedir..” şeklinde belirtilmiştir.
Ortaklığın giderilmesi davası ne zaman açılabilir?
Türk Medeni Kanunu’nun 642. maddesinin 1.fıkrası uyarınca ortaklığın giderilmesi davası mirasçıların kanun veya sözleşme gereğince ortaklığı sürdürmekle yükümlü olmadıkları takdirde her zaman açılabilecektir. Bu hükümle, miras ortaklığı kanundan kaynaklanan bir ortaklık olduğu için, bu ortaklığın her zaman sona erdirilebilmesi de olanaklı hale getirilmiştir.[7]
Ortaklığın giderilmesi davasını kimler açabilir?
Türk Medeni Kanunu madde 642 gereğince mirasçılardan her biri veya vekili ortaklığın giderilmesini ilgili mahkemeden isteyebilir. Ortaklığın giderilmesi davasına bütün mirasçılar katılmak zorundadır, bu nedenle mirasçılar arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmaktadır.[8]
Ortaklığın giderilmesi davasında görevli mahkeme hangisidir?
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Sulh hukuk mahkemelerinin görevleri” başlıklı 4. maddesi uyarınca sulh hukuk mahkemeleri, dava konusunun değer veya tutarına bakılmaksızın taşınır ve taşınmaz mal veya hakkın paylaştırılmasına ve ortaklığın giderilmesine ilişkin davalarda görevli mahkemedir. Bu nedenle ortaklığın giderilmesi davası açmak isteyen mirasçılar bu davayı yer yönünden yetkili sulh hukuk mahkemesinde açmalıdır.
Ortaklığın giderilmesi davasında yetkili mahkeme neresidir?
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Mirastan doğan davalarda yetki” başlıklı 11.maddesi uyarınca mirasa ilişkin açılan ortaklığın giderilmesi davası için murisin son yerleşim yeri mahkemesi yetkili mahkemedir.
Ortaklığın giderilmesi davasında yargılama usulü nedir?
Ortaklığın giderilmesi davası basit yargılama usulüne tabi davalardandır. Bu kapsamda davacının dava dilekçesi vermesi ve davalı veya davalıların cevap dilekçelerini mahkemeye ibraz etmeleri ile dilekçeler aşaması son bulacaktır.[9]
Murisin yabancı olması veya murisin terekesinin yurtdışında bulunması durumunda ne olacaktır?
Murisin yabancı olması veya murisin terekesinin yurtdışında bulunması halinde, kısacası miras uyuşmazlıklarında yabancılık unsurunun varlığı halinde Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun’un ilgili hükümlerinin dikkate alınması gerekmektedir. Anılan kanunun 20. maddesi miras uyuşmazlıklarına uygulanacak hukuku göstermektedir. Bu madde kapsamında miras ölenin milli hukukuna tabidir. Ancak maddenin ikinci fıkrası bu kuralın istisnası niteliğindedir. Nitekim maddenin ikinci fıkrası uyarınca “Türkiye’de bulunan taşınmaz tereke” için terekenin bulunduğu ülke hukuku uygulanacaktır. Bu hüküm tek taraflı bir bağlama kuralı niteliğindedir. Kısacası taşınmaz tereke Türkiye’de bulunuyorsa Türk Hukuku, taşınmaz tereke yurtdışında bulunuyorsa ölenin milli hukuku uygulama alanı bulacaktır.[10]
Açıklanan nedenlerle ölenin yabancı bir ülkenin vatandaşı olması durumunda ikili bir ayrım yapılması gerekecektir. Bu ayrıma göre ölenin Türkiye’de bulunan taşınmaz terekesi haricindeki tüm malvarlığına ölenin milli hukuku, Türkiye’de bulunan taşınmazı hakkında ise Türk Hukuku uygulanacaktır. Ölenin yabancı olup Türkiye’de taşınmaz terekeye sahip olmaması halinde ise miras için sadece ölenin milli hukuku uygulama alanı bulacaktır. [11]
MÖHUK’un 20. Maddesinin 1.fıkrası uyarınca uygulanacak hukuk için önemli olan miras bırakanın milli hukukudur, mirasçıların vatandaşlıklarının uygulanacak hukukun tespitine herhangi bir etkisi bulunmamaktadır. Bu nedenle mirasçıların yurt dışında bulunması veya mirasçıların Türkiye dışındaki bir ülkenin vatandaşlığına sahip olmaları durumunda yukarıdaki açıklamalarımızda bir değişiklik olmayacaktır.[12]
MÖHUK m.20/1’deki hükmün istisnasını 20/2 hükmü oluşturmaktadır. Bu madde hükmü uyarınca mirasın açılma sebepleri, mirasın iktisabı ve mirasın taksimi hususlarında terekenin bulunduğu ülke hukuku uygulama alanı bulacaktır. Anılan maddede 20/1’den farklı olarak ölenin milli hukuku değil, terekenin bulunduğu yer hukuku temel alınmıştır. Bu nedenle Türkiye’de bulunan tereke mevcut ise mirasın açılması, iktisabı ve taksimi konularında Türk Hukuku uygulanacaktır.
Bununla birlikte, ifade etmek gerekir ki, MÖHUK m.20/2 hükmünün kapsamına Türk Medeni Kanunu’nda düzenlenen mirasın açılması, mirasın iktisabı veya mirasın taksimi hususlarının tümü girmemektedir. TMK’da düzenlenen mirasa ilişkin hususların niteliği dikkate alınarak bunların m. 20/1’in mi, yoksa m. 20/2’nin mi kapsamına girdiği değerlendirilmelidir. Örneğin, ortaklığın giderilmesi davası mirasın taksimi kapsamında yer aldığından, bu davalara ilişkin olarak terekenin bulunduğu ülke hukuku uygulanacaktır. Bu nedenle murisin yabancı ülke vatandaşı olduğunun kabulü halinde dahi, tereke Türkiye’de ise Türk Hukuku uygulama alanı bulacaktır. Aksi durumda ise, yani murisin Türk vatandaşı olması ve terekesinin yurt dışında bulunması halinde, ortaklığın giderilmesi davasında Türk Hukuku uygulanamayacaktır.
Uygulanacak hukukun tespitinden sonra yabancılık unsuru içeren miras davalarında yetkili mahkemenin tespiti gerekmektedir. Bu husus Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun’un 43. maddesinde düzenlenmektedir. Anılan hüküm uyarınca miras davaları ölenin yerleşim yerinin Türkiye’de olması halinde ölenin yerleşim yeri mahkemesinde, ölenin yerleşim yerinin Türkiye’de olmaması halinde ise terekenin bulunduğu yer mahkemesinde görülecektir.
Sonuç olarak, miras paylaşımı ve buna ilişkin davalar, her hukuki durumda olduğu gibi hukuki bilgi ve yeterlilik gerektiren durumlardandır. Özellikle yabancılık unsuru içeren miras uyuşmazlıklarının çözümü için uluslararası hukuk yetkinliğinin ve bu alanda teknik bilgiye sahip olmanın büyük önemi bulunmaktadır. Bu kapsamda, miras uyuşmazlıklarının bir avukat vasıtasıyla takip edilmesi hak kayıplarının önüne geçerek adil bir paylaşım yapılması hususunda mirasçılara önemli ölçüde fayda sağlayacaktır. Uluslararası miras hukukuna ilişkin davalarda tecrübe ve uzmanlık sahibi Güven Gökce Hukuk Bürosu Uluslararası Hukuk Bürosu bu konuda uzun yıllardır danışmanlık, dava takibi ve diğer hukuki hizmetleri sunmakta olup konuya ilişkin ayrıntılı bilgi edinmek için hukuk büromuzla temasa geçmekten çekinmeyiniz.
[1] KILIÇOĞLU, Ahmet, Miras Hukuku, 11.Basım, Ankara, s.264
[2] Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2013/13009 Esas ,2014/17643 “…Tereke tespiti davaları delil tespiti niteliğinde olup, istihkak davası niteliğinde değildir.”
[3] Bkz. Yargıtay 14. Hukuk Dairesi 2015/10189 Esas 2017/2637 Karar sayılı Kararı: “Ortaklığın giderilmesi davası, çekişmeli olarak görülürken terekenin tespiti talebi, çekişmesiz yargı işidir. Ortaklığın giderilmesi davasında taşınmazın bulunduğu yer mahkemesi kesin yetkili iken, terekenin tespiti davasında miras bırakanın yerleşim yeri mahkemesi kesin yetkilidir. Ortaklığın giderilmesi davası sonucunda verilen hüküm, nihai hüküm niteliğinde olmasına karşın terekenin tespiti davası sonucunda verilen hüküm, tedbir niteliğinde olup nihai hüküm teşkil etmez.”
[4] KILIÇOĞLU, Ahmet, Miras Hukuku, 11.Basım, Ankara, s.307
[5] ERDOĞAN, Hasan, Ortaklığın Giderilmesi (İzalei Şuyu) Davaları, Adalet Yayınevi, Ankara, 2008, s.323
[6] ATEŞAĞAOĞLU Erdem, ELGİN Ceyhun, Ortaklığın Giderilmesi (İzale-i Şüyu) Davaları:Taşınmaz Satışları İçin İstatiksel Bir Analiz, Online erişim: http://tbbdergisi.barobirlik.org.tr/m2018-139-1809, s.230
[7] ERGÜNE, Mehmet Serkan, Terekedeki Münferit Mallar İçin Kısmi Paylaşma Davası Açma İmkanının Değerlendirilmesi, Online erişim: https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/333970 s. 1071
[8] ATEŞAĞAOĞLU Erdem, ELGİN Ceyhun, Ortaklığın Giderilmesi (İzale-i Şüyu) Davaları:Taşınmaz Satışları İçin İstatiksel Bir Analiz, Online erişim: http://tbbdergisi.barobirlik.org.tr/m2018-139-1809, s.224
[9] ATEŞAĞAOĞLU Erdem, ELGİN Ceyhun, Ortaklığın Giderilmesi (İzale-i Şüyu) Davaları:Taşınmaz Satışları İçin İstatiksel Bir Analiz, Online erişim: http://tbbdergisi.barobirlik.org.tr/m2018-139-1809, s.229
[10] ŞANLI, Cemal, Milletlerarası Özel Hukuk, 3.Bası, İstanbul, 2014, s.205
[11] ŞANLI, Cemal, Milletlerarası Özel Hukuk, 3.Bası, İstanbul, 2014, s.206
[12] ŞANLI, Cemal, Milletlerarası Özel Hukuk, 3.Bası, İstanbul, 2014, s.206